Çarşamba, Şubat 22

deneme

Montaigne bizlere gündelik hayatımızı, deneyimlerimizden yararlararak; duygularımızı, yeteneklerimizi göz önünde bulundurarak; onur, şan, şöhret peşinde koşmadan; dogmaya saplanmadan; bize bahşedilen hayatı doğanın öngördüğü biçimde yaşamamızı önerir. Bize hayatın tadını çıkararak yaşamamızı söyler. Hayata mesafeli bakarak, seyirci olmayı.
Onun yaşadığı dönemdeki sosyal ve politik çalkantıları göz önünde bulundurursak onun bize, kendi kabuğumuza çekilip hayatın bir seyircisi olma davetini belki de yadırgamamız gerekiyor.
Herşeyin durmadan değiştiği bir dünyada inaçlarımızın temelini kesinlik oluşturamıyacağına göre; deneyimlerimizin temelinde kuşkuculuğun yer alması gerektiğini, söylemektedir Montaigne. İnanç sistemlerinin değişkenliğine işaret ederek insanın bu değişkenlik nedeniyle, zaten kaybedeceği bir oyun için özgürlüğünden vazgeçmemesini önerir.
Ancak bu yaklaşımlar yalnızca dış dünya için geçerli değil, durmadan değişen, belirsiz, kalıptan kalıba giren iç dünyamız için de geçerlidir. Bu sürekli değişim yüzünden ruhumuzu daha iyi anlayabilme ya da geliştirebilme imkansız hale gelir. Yapabileceğimiz tek şey o an neler hissettiğimizi anlamak, bunun da kısa zaman içinde değişeceğini göz önünde bulundurmaktır
Montaigne’in savına göre mümkün olduğunca özgür ve bağımsız; politik ve dini problemlerden uzak, insanın nasıl olduğu veya nasıl olması gerektiği gibi doktriner iddiaları gözardı ederek; bize mutluluk veren cinsellik, yemek ve kitaplar gibi konulara öncelik vererek yaşamak gerekiyor.
Montaigne bu tutumu ile bireysel alanı toplumsal alanın üzerinde tutar. Bize sükun önerir. Tutkulu bir biçimde şan, şeref peşinde koşmamayı. Olaylara seyirci olmayı, evin duvarları arasında mutluluğu bulmayı. Ancak geçim sıkıntısı olmayan bir aydın tipinin kendini halktan soyutlayıp evine kapanarak olaylara seyirci kalması, sonuçta, Fransa’da kanlı bir ihtilale neden olmuştur.

Montaigne’in Tarih ile Bağı
Montaigne’i okumaya başladığımızda ilk farkına varacağınız özellik yazarın Yunan ve Roma çağı yazarları ile özel ilişkisidir. Denemelerini klasik yazarlardan Latince alıntılarla bezemiştir. Rönesans hümanizminin dayandığı yazarların en iyi örneklerinden biri olarak kabul edillen Montaigne klasik yazarlardan elde ettiği bilgiyi büyük bir rahatlık içinde kullanmaktadır.
Yol göstericilerinin putperestler olduğunu söyler. Hiç bir zaman hristiyan söylemi içinde değildir. Eski Yunan’a göre din, insanın ana kaygısı değildi. Bu yüzden Yunan kültürüne odaklanmak Aydınlanmanın insan geçmişini dini değil, laik bir temele oturduğunu kabul etmek demekti. iki yüzyıl sonra gerçekleşecek olan olan Aydınlanmanın temel taşlarından biri Montaigne olmuştur. Hayatta olduğu sürece bu söylemleri onun başına dert açmamız ancak aradan bir yüzyıl geçtikten sonra kitabı yasaklanan kitaplar arasına girmiştir.
Bu klasik yazarların Montaigne’i büyüleyen yanı, onların şan şeref peşinde koşmadan, doğanın ve aklın tabiatına uygun yaşamayı ölçüt olarak alınmasını, savunmalarıdır. Ancak Montaigne’in Sokrates’e övgüler düzmesi kendi öngördüğü hayata ”seyirci” olma olgusu ile ters düşmektedir. Sokrates inançlarını sonuna kadar savunan bir kişi olarak tarihte yerini almıştır. Montaigne Sokrates’ı klasisimin tahtına oturturken örtük olarak onu onaylamaktadır da.

1 yorum: